Şehir Üzerine Üç Kitap Seti (3 Kitap)
Yazar: Bruno Taut, Le Corbusier, Steen Eiler Rasmussen
Marka: Arketon Yayınları (Set)
Basım Tarihi: 2022
Sayfa Sayısı: 776
Boyut: 15.5 x 23.5 cm
Stokta
9787777455482
Ürün Açıklaması
Set, Bruno Taut, Le Corbusier ve Steen Eiler Rasmussen’in Arketon Yayınları tarafından yayımlanan üç kitabından oluşuyor.
ŞEHRİN TACI
Bruno Taut’un, 20. yüzyıl mimarlık yazınının önemli kitapları arasında yer alan Şehrin Tacı’nı da Hüseyin Tüzün Türkçe’ye kazandırdı. Bir “mimarlık ütopyası” olarak tanımlanabilecek olan Şehrin Tacı’nda, Paul Scheerbart, Adolf Behne ve Erich Baron’un metinleri de bulunuyor. Kitabın önemli bir özelliği ise, anlatımda görsellere çok sayıda yer verilmesi. Bu Türkçe basımda, Mimarlık Öğretisi’nde olduğu gibi, tüm görseller yenilendi. Yenileme süreci bir bölümünün özgün kopyalarına ulaşılmasıyla, bir bölümünün ise tümüyle yenilenmesiyle gerçekleşti.
Aykut Köksal, kitabın “Sunuş” yazısında özetle şöyle diyor: “Şehrin Tacı, tüm mimarlık ütopyaları içinde ayrı bir yerde duruyor. Onu ayrı kılan, önerilen modelin sunumundan ibaret olmaması, kavramsal açılımın da ağırlık taşıması. Bu yüzden mimarlık ütopyalarından çok, toplumsal ya da yazınsal ütopyalara daha yakın olduğu bile söylenebilir. Yine aynı nedenle, ütopik modelin temsiline, farklı zamanlardan ve farklı coğrafyalardan seçilmiş yapıların görselleri eşlik ediyor.Taut’un kitapta metinlerine yer verdiği yazarların daha çok mimarlık dışı disiplinlerden gelmesi de aynı nedene bağlı. Daha ‘mükemmel’ bir dünya özlemindeki bu yazarlar Paul Scheerbart, Adolf Behne ve Erich Baron. Şehrin Tacı’nın yayım tarihi 1919. Bruno Taut, 20. yüzyıl başlarında, Almanya’nın gölgede kalmış mimarlarından biriydi; Şehrin Tacı, Taut’un, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra yayımladığı ilk kitabı. Taut, kitap yayımlandığında 39 yaşındaydı.
Şehrin Tacı, Bruno Taut’un ütopyacı dönemine ait çalışmaları içinde tek değil; 1919 tarihli Alp Mimarlığı da yine bu dönemin çalışmalarından biri. Bu yıllarda Taut’un beslenme kaynakları arasında, Ebenezer Howard’ın 1897 tarihli Yarının Bahçe Kentleri’ni ve Nietzsche’nin metinlerini sayabiliriz. Taut’un, yeni bir toplumun inşasında mimara yüce bir görev yüklemesinde bu düşüncelerin etkili olduğunu söylemek yanlış olmaz. Şehrin Tacı da yine bu beklentinin belirli bir bağlamda dile getirilmesi olarak okunmalı.
Şehrin Tacı’nın, görselleri iyileştirilmiş ve yenilenmiş bu biçimiyle, bugüne dek tüm dillerde yapılmış basımlar içinde en özenlilerden biri olduğunu söyleyebiliriz.”
ŞEHİRCİLİK
Le Corbusier'nin kent tasavvurunda önemli bir yeri olan ve modernist kentin manifestosu olarak tanımlanabilecek olan 1925 tarihli Urbanisme başlıklı çalışması, Pelin Kotas'ın çevirisiyle Arketon Yayınları arasında yerini aldı. Le Corbusier’nin diğer kitabı Modulor gibi, Şehircilik de özgün formatı ve özgün tipografisiyle, ikonik değeri özenle korunarak basıldı.
Aykut Köksal, kitaba yazdığı önsözde şöyle diyor: "Le Corbusier'nin Şehircilik'i, 20. yüzyılın şehir tasavvurunda belirleyici bir rolü olan ilk kapsamlı çalışması. Ünlü mimarın endüstri şehrini nasıl okuduğunu, bu okumanın hangi paradigmayı meşrulaştırdığını görmek için Şehircilik doğru bir kaynak. Ne var ki metnin anlamı bundan ibaret değil, özellikle bugünün okurunu ilgilendirecek başka bir boyutu var: Şehircilik aynı zamanda ‘ütopya’ tarihinin önemli metinlerinden biri ve iki ütopya türünün, ‘yazınsal ütopyalar’ ile ‘mimari ütopyalar’ın buluştuğu yerde duruyor. Yazınsal ütopyalar mekânsal model önerisini metinlerinin baş köşesine oturtur, mimari ütopyalar ise, kaçınılmaz bir zorunlulukla tasarımlarını toplumsal model önerisiyle bütünler. İşte Le Corbusier'nin metni tam da bu ortak alanda var oluyor, hatta kimi kez yazınsal ütopyalara daha çok yaklaşıyor.
Şehircilik'in Türkiyeli okurlarının dikkatini çekecek noktalardan biri de İstanbul'a yapılan çok sayıda atıf olacaktır. Tüm ütopya yazarlarının kendi modellerini uzak ve gizemli coğrafyalarda bulmaları gibi, Le Corbusier de, aradığı şehrin pek çok özelliğini, Şehircilik'i kaleme aldığı tarihe dek gittiği en uzak yer olan ve 20. yüzyıl başında henüz gizemini yitirmemiş İstanbul'da bulmak istiyor.
Le Corbusier'nin Şehircilik'i farklı okumalara açık bir metin. Anlamı sadece mimarlık bağlamıyla sınırlı olmayan bu metnin Türkçe yayımlanması, yeni bir dilin taşıyıcılığında, yeni okumaların ortaya çıkmasını sağlayacak.”
ŞEHİRLER VE YAPILAR
Steen Eiler Rasmussen’in Şehirler ve Yapılar kitabı gözden geçirilmiş çevirisiyle Arketon tarafından yayımlandı, Pınar Gökbayrak’ın editörlüğünde yayımlanan kitabı Türkçe’ye Deniz Özden aktardı. Rasmussen’in kaleminden çıkma çizimlerle mimarlık literatüründe ayrı bir yere sahip olan Şehirler ve Yapılar, ilk basımıyla büyük bir ilgi görmüştü. Sadece mimar ve şehircilere değil, kültür tarihiyle ilgilenen herkese seslenen,ele alınan konuların bir deneme özgürlüğü ve lezzetiyle işlendiğikitap, son derece özenli ikinci basımıyla, okurlarına, şehirler arasında keyifli bir yolculuk sunuyor.
Rasmussen, kitaba yazdığı önsözde şöyle diyor: “Herhangi bir sokaktaki sıra dışı bir ev, ilgiyi hemen üzerine çeker ama sokağın bütünü hakkında hiçbir izlenim akılda kalmaz. Belirli bir ayrıntıyı fark etmek kolaydır, ancak tam aksine ne kadar basit olsa da bütünü kavramak oldukça zordur. Çoğu insanın doğal gördüğü, bütünden kopuk ayrıntılara olan ilgiyi, yapılan okumalar daha da kışkırtır. Tarihsel üsluplar üzerine sayısız kitap yazılmıştır. Bu kitaplar farklı dönemlerdeki üretimlerin küçük ve önemsiz gözüken özelliklerle nasıl birbirinden ayrıldığını gösterir. Mimarlığı tanımlama ve sınıflandırma becerisi, seyahat ederken genellikle işe yarar; görülmesi gereken her bir esere dikkat çeken gezi rehberleri vardır. Böylesi rehberler bir gezginin hayran olması gereken tüm yapıları da sıralar. Fakat bu gezginler şehirlerin kendisinde, sanat eserlerinin yer aldığı müze bölümlerinde gördüklerinden daha fazlasını görmezler.
Elinizdeki kitap okura, kentlerin belirli ideallere işaret eden varoluşlarını göstermeye çalıştı. Böylece, anıtlar ve yapılar tek tek bir bütünün parçası haline geldiler. Buradaki şehirler, belirli bir yöntemle veya benzer biçimde ele alınmadılar. Kitabın bölümleri, işlenen konular kadar çeşitli, çünkü dünyada birbiriyle özdeş iki şehir bile yoktur. Bazı durumlarda, aynı koşullar altında ve aynı nedenlerden oluşan ortak özellikleri gözlemlemekle çok şey öğrenilebilirken, bazılarında kendine has gelişimin izlerini araştırmak gerekir.
Kitabın amacı, şehircilik ve mimarlık tarihinin sistemli bir sunumundansa, yazarın çalışmaktan keyif aldığını hissettiği, şehirler ve yapılarla ilgili konuları, belirli bir kurala bağlı olmadan sıraladığı bölümler aracılığıyla toplamaktı. Kitabın, tıpkı tümüyle yeni şeyler keşfettiğimiz, eski, tanıdık şeylerde şimdi yeni bir anlam bulduğumuz bir seyahatte olduğu gibi, ilgili okuyucuya yeni bir izlenim bırakacağını umuyoruz.”