
Anadolu Kent Modelinin Yayılımı
Yazar: Nihan Naiboğlu,
Marka: Arkeoloji ve Sanat Yayınları
Basım Tarihi: 2019
Basım Dili: ["Türkçe"]
Sayfa Sayısı: 236Boyut: 16.5 x 24.0 cm
Kullanım dışı
9786053964810
Ürün Açıklaması
Neolitik Çağ, besin üretimini başlatarak yerleşik yaşamı ve çiftçiliği mümkün kılmış; böylece bugünkü uygarlığın temellerini atmıştır. Bu dönemin getirdiği köklü değişimler, insanlık tarihinde adeta bir devrim niteliğindedir. Neolitik Dönem’in ardından gelen kentleşme ve kentsel yaşamın doğuşu ise, sonuçları bakımından en az onun kadar kritik bir dönüm noktası olmuştur. Özellikle Mezopotamya kent modelinin gelişimi süreci, devletlerin ve ardından imparatorlukların oluşumunda oynadığı hayati rol nedeniyle, Yakındoğu’nun bazı bölgelerinde yaklaşık bir yüzyıldır detaylı şekilde incelenmekte ve tartışılmaktadır.
Mezopotamya’ya özgü kent modeli; yoğun işçi nüfusu, işlevsel ve sınıfsal olarak bölünmüş yerleşim yapısı ve katmanlı toplumsal organizasyonuyla, öncesindeki tarım köylerinden belirgin biçimde ayrılmaktadır. Ancak aynı döneme tarihlenen Anadolu’daki Troya gibi kentler, Mezopotamya’nın Ur ve Uruk gibi geniş alana yayılmış yerleşimlerinden yapısal anlamda oldukça farklıdır. Batı Anadolu, Ege ve Balkanlar’da yapılan arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılan ve İlk Tunç Çağı’na tarihlenen 100’ü aşkın yerleşim, Mezopotamya yerleşim modeliyle benzerlik taşımamaktadır.
Batı Anadolu ve Ege dünyasına ait kentlerin ortak özelliklerinden biri, genellikle 100 metre çapını geçmeyen, yoğun nüfusa, büyük işliklere ya da depo alanlarına sahip olmayan, küçük ve sade yapılarıdır. Suriye-Mezopotamya kentlerinin aksine, bu yerleşimlerde gösterişli mimari unsurlar yerine daha mütevazı bir yapılanma gözlemlenmektedir. Bununla birlikte, Anadolu’daki İlk Tunç Çağı yerleşimleri, Neolitik ve Kalkolitik dönemlere ait yerleşimlerden bazı yönleriyle ayrılarak farklı bir gelişim çizgisi sergilemiştir. Örneğin, Neolitik dönem yerleşimleri arasında yer alan Çatalhöyük ve Aşıklı Höyük, Troia, Thermi, Demircihöyük ya da Poliochni gibi İlk Tunç Çağı merkezlerinden hem daha kalabalık nüfusa sahip olmuş hem de daha geniş alanlara yayılmışlardır.
Ancak Anadolu-Ege kentleri büyüklükleriyle değil, çevrelerini kuşatan sur sistemleri, anıtsal giriş kapıları, zengin maden buluntuları ve ticaret faaliyetleriyle öne çıkmaktadır. Tüm bu özellikleriyle, Anadolu-Ege yerleşimleri Suriye-Mezopotamya modelinden tamamen farklı, özgün bir “Anadolu kent modeli”nin temsilcisi olarak değerlendirilebilir. Ne var ki arkeolojik literatürde hâkim olan Mezopotamya merkezli bakış açısı nedeniyle bu özgün model bugüne dek çoğunlukla göz ardı edilmiş, detaylı bir tanımlamaya konu edilmemiştir. Bu nedenle Anadolu kentleri genellikle “küçük yerleşimler” olarak sınıflandırılmıştır.
Sayın Nihan Naiboğlu’nun bu çalışması, yalnızca Anadolu kent modelinin Mezopotamya modelinden farklı yönlerini ortaya koymakla kalmamakta, aynı zamanda bu özgün yapının Batı Anadolu ve Ege'den Balkan Yarımadası’na uzanan etkilerini de değerlendirmesi açısından büyük bir önem taşımaktadır. Umuyoruz ki bu değerli araştırma, Anadolu kent modelinin Orta Tunç Çağı kültürleri üzerindeki belirleyici etkisinin ve özellikle yerleşim yapılarının evrimindeki rolünün daha geniş bir çerçevede ele alınmasına katkı sağlar.
Mehmet Özdoğan