Cumhuriyetin Sanatçı Ailesi: “Işık Senfonisi”
Yazar: Oylum Öktem,
Marka: YEM Yayın
Basım Tarihi: Ekim 2024
Basım Dili: ["Türkçe"]
Sayfa Sayısı: 448Boyut: 19 x 26cm
Stokta
9786257008914
Ürün Açıklaması
Sanatçı, akademisyen, yazar Dr. Oylum Öktem’in yirmi yıl boyunca üzerinde çalıştığı; Cumhuriyetimizin kuruluşundan günümüze kadar heykel, seramik, müzik, edebiyat ve resim sanatlarının gelişimine önemli katkılar sunan sanatçı ailesinin arşivi Cumhuriyetin Sanatçı Ailesi: “Işık Senfonisi” adıyla YEM Yayın tarafından yayımlandı.
Oylum Öktem tarafından Yapı Kredi Bomontiada’da 22 Ekim 2024 tarihinde açılan aynı isimli sergiyle eşzamanlı olarak hazırlanan kitabın da serginin de tasarımı Cem Günübek tarafından yapıldı. Oylum Öktem; okuyucularını, fotoğrafların, kristal lambalı piyano, tablolar, heykeller, eskizler ve belgelerden oluşan sanatla örülü yüksek bir yolculuğa davet ediyor. Arşiv geçmiş diye nitelendirilen, sanatla yükselen zarif mücadelelerin tüm çağlarda yaşanacak değerler olduğu bilgisi yeniden hatırlanıyor.
Oylum Öktem, her kuşakta bir kişinin mutlak ilgisiyle barış zamanlarına inançla yüzüncü yıla ulaşan aile arşivinin izinde bir ömür sürdü. Aralarında uluslararası alanda tanınan iki heykeltıraşı, babası Tankut Öktem ve dayısı Haluk Tezonar’ı da yetiştirmiş anne ve baba tarafından ailelerin ‘bir’leşen hikâyesi ve büyük sanatçıların yetiştiği medeniyet ortamı kitap aracılığıyla anlaşılır oluyor. Öktem, bu süreci ve kitabı hazırlama amacını şöyle tanımlıyor:
‘'Atalarıma geleceğe aktardıkları bilinçlerine bir bağ olarak her daim minnet duydum. Benim de yüzlerini görmeyeceğim gelecek kuşaklara aktarım çabamda sevincim kendimden öte, sonsuz akışa inançtan. Bu süreç, sanatın ve bilincin yüksek varlığını sürdürdüğünü gösterdi. Kitabın var olması, bizim yaşam zamanımıza emanet edilmiş olan temel bilinçte var olan değerlerin Cumhuriyetin ikinci yüzyılının şafağında gün yüzüne çıkma vakitleri gelmişti,
Bu yüksek kanıtı saklayan arşiv kutuları 100 yıldır her kuşakta bir kişinin mutlak ilgisiyle saklanmış, barışa ulaşılacak savaş zamanlarını da aşmıştı. Kuşaktan kuşağa bugüne, bana, geleceğe ulaştı. Ne mutlu bize, hepimize…’’
“Cumhuriyetin Sanatçı Ailesi, 100 yılı aşkın zamanda her kuşakta bir kişinin mutlak ilgisiyle elden ele bugüne, bana, geleceğe ulaştırdılar. Savaş zamanlarını ve kurucu kuşak olarak görev için gittikleri şehirlerdeki yaşamları aşarak bu eşsiz arşivi bir karesi eksilse tapınak kapısı yıkılırmışçasına gösterdikleri itinayla korumuşlardı.
Kök hafızayı hatırlamanın gelecekte tutunulacak en güçlü dal olduğunu biliyor olmalılardı.
Arşivi bir araya getiren, fotoğrafları, mektupları, eserleri, şiirleri, kartpostalları, çizimleri anlamlandırmaya ilgi duyan ve geçmişte tanık olduğum sanatla örülü her biri birbirinden özgün yaşamları kayıt altına alan bir hafıza gibi yaratılmıştım. Ailenin her bireyine ilham olmuş, sanatlarını saklayan mekânların arasında yeniden dolaşmak, sihirli kapıları aralamak gibiydi.
Beş kuşak boyunca her kuşakta bir kişinin mutlak ilgisiyle bugüne, bana ve geleceğe ulaşan bu eşsiz arşiv, birkaç dünyayı aynı zamanda izlemek gibi bir alana geçiş yapmamı sağladı.
Kristal lambalı büyülü piyanonun tuşları üşümesin diye bırakılan yeşil uzun örtüyü zamanı ürkütmemek için yavaşça kaldırdım. Zarif tangolara, neşeli musikilere hayat veren asil bir kadının, sanatçının, Bedia Hanım’ın güftelerini yeniden duydum.
Bu gerçek, gerçek olduğu kadar benzeri dünya sanat tarihinde nadir görülmüş yolculuğa yeniden katıldım.
İki ayrı aileden iki sanatçının evlenmesiyle bir araya gelen ve onüç sanatçının göklere armağan ettikleri sanatlarından zamanla duyulan notalardan yayılan ışığı senfoniye dönüştürdü.
Cumhuriyet aydınlanmasında kök hafızaya aydınlığı yaymak için önemli görevler üstlenen büyüklerim, Mustafa Kemal Atatürk’ün söylediği gibi ‘alnında ışığı ilk hissedenler’di.
Türkiye’nin son yüzyılına damgasını vuran büyük modernleşme çabasının yaratıcı neferleri olarak nasıl bir süreçten geçtiklerini anlamak da önemliydi.
Trakya, Ege, İstanbul ve Anadolu’nun şehir meydanlarına kimlik kazandıran ve o meydanları tanımlayan görkemli anıtları üreten, ailemden iki büyük sanatçı, dünyaca tanınmış iki heykeltıraşın, Tankut Öktem ve Haluk Tezonar’ın atölyelerinde yaşanan cesur, anıtsal zamanları bugün onların boyutundan yeniden izledim.
Cumhuriyetin kurucu kuşağı kadın atalarımın gelecek kuşaklara örnek oluşturdukları ve iki sanatçıyı yetiştiren aydın büyük annelerimin sanatla, bilimle örülü yaşamlarının aydınlık inancının izini sürmek ve kanıtlarını tarihe bırakmak onların torunları olarak içimde hissettiğim güçlü bir duyguydu.
Her biri kendi yollarından telaşsız, sanki daha önce bildikleri bir güvenle geçmişlerdi. Dışarıda olan siyasi fırtınalarda veya kişisel kırılmalarında yine sanatlarına tutunmuş, odaklandıkları ülkülerinden vazgeçmemişlerdi.
Onlar sanki sadece sanat için doğmuş ve aynı coğrafyada birbirleriyle karşılaşmışlardı. Yaşam sürelerinde bir yaşama sığabilecek olandan daha fazla, daha büyük eser üretmişlerdi. Hep birlikte ‘Işık Senfonisi’ olmuşlardı.
Geçmişten geleceğe taşıdıkları eserler, sadece salt sanatsal bir anlam taşıyıcısı değil, aynı zamanda günü geldiğinde anlaşılacağından emin oldukları toplumsal ihtiyacı ve bilgiyi de saklıyordu. Sadece sanatçı değil, yaşamın gerçeklerini gören, fiziken bu dünyadan ayrıldıkları andan sonra öğretileri sonsuz zamana yayılan rehberlerim oldular. Sanatlarının önceliği her zaman insandı. Zamanı geldiğinde toplumsal şifaya duyduğum istenç yüreğimden ellerime taşan güçlü bir duygu olarak açığa çıktıysa bunu bir bağ olarak atalarıma borçluyum.
Bu kitap ile fotoğrafların, belgelerin, sanatçıların duygu ve düşüncelerini yansıtan eserlerini ve her bir sanatçının yaşadığı dönemleri kendi gerçekliği içinde görmemize, geçen yüzyılın dinamikleriyle belirlenen toplumsal olayları kavramamıza, sanatlarını bu tarihi süreç içinde anlamamıza olanak sağlayacağını düşünüyorum.
‘Cumhuriyetin Sanatçı Ailesi: Işık Senfonisi’ kitabı ile tüm çağlara hükmedecek değerler var oldukça geleceğin doğru inşasının mümkün olduğu bilgisi sabırlı bir anıtsal miras olarak karşımızda duruyor. Bu kitap ile en kıymetli olan temel hazinenin benden sonraya, geleceğe taşınması görevini de üstlenmiş oluyorum.”