Ekrem Erk Mimarlığı / The Architecture of Ekrem Erk

Ekrem Erk Mimarlığı / The Architecture of Ekrem Erk

516.75TL

Yazar: Ebru Kaya (Yayına Hazırlayan),

Marka: YEM Yayın

Basım Tarihi:

Basım Dili: ["Türkçe","İngilizce"]

Sayfa Sayısı: 132

Boyut: 21.0 x 24.0 cm

Stokta

9786257008884

Title:  

Ürün Açıklaması

Mimar Ekrem Erk’in 1970’li yıllardan bugüne İstanbul ve Viyana merkezli sürdürdüğü mimarlık serüvenini projeleri üzerinden aktaran Ekrem Erk Mimarlığı / The Architecture of Ekrem Erk adlı kitap Türkçe-İngilizce olarak YEM Yayın tarafından yayımlandı.

Ekrem Erk’in mimarlığa bakış açısını hem kendisinin hem de çalışma arkadaşlarının, meslektaşlarının kaleminden okumak gerekirse:

EKREM ERK:İyi mimarlık nedir? Bunu size tarif edemem. Burada size yalnız kendi mimarlık serüvenimde önem verdiğim veya vermekte geç kaldığım konuları ve tasarım eylemlerimi anlatmak istiyorum. Bunu yaparken de mimarlığa ideolojik bir anlam vermek istemiyorum. İnsanın varoluşu bireysel özgürlüğüne bağlı olarak gelişir. Değerlerini kendisi belli bir ortamda yaratır. Tasarımın varoluşu da belli bir teknik ve metod ile ortaya çıkmalıdır. Yani zihinsel bir faaliyetin sonucu olmalıdır. Duygu ve düşüncelerimizin buluştuğu pota, kültürü ifade eder. Burada duygularımız ve düşüncelerimiz arasında bir denge söz konusudur. Tasarımcının duygularından faydalanarak bir hayalin peşinde koşması, yaratıcı bir olgudur. Önceden kabul edilmiştir; otoriterdir. Halbuki yeryüzü ve sosyal çevre, birisinin başkaları için yaratıcı olma sorumsuzluğuna terk edilmemelidir. Mimarlık ise ideal bir programın, mekân kurgusunun, inovatif tekniklerin ve poetik detayların analitik bağlamında gerçekleşmesidir. Tasarım böyle bir sürecin sonunda varılan bir buluş olmalıdır. Bu sonuç özgündür ve yalnız kendine benzer. Her tasarımın bir senaryosu olmalıdır. Mimarın hayal ettiği masal bütün bilgilerimizin, eğitimimizin, teknik ve sosyolojik birikimlerimizin bir araya getirildiği bir bütündür...”

UTE NEUGEBAUER: “Ekrem Erk, bütün tasarımlarında işlevsellik, tasarım ve işverenin kendi tarihi arasında gezinerek ortak bir yol bulmaya çalışır. Mimari değerleri daima içinde taşıyan, zamansız, moda akımlardan bağımsız bir mimari anlayış ve işverene artı değerler sunma arzusu... Erk; boyutları, mimari varlığı ve gösterişi ne olursa olsun, her tasarımına ve böylece her işverenine aynı azami dikkat, ısrar ve yaratma neşesiyle eğilir. Detay sevgisi ve göze batmayan mükemmeliyetçilikle...”

 

MEHMET KONURALP: “Tasarımları içinde küçük ev projeleri benim en çok beğendiğim çalışmaları olmuştur. Yaptığı evler benim açımdan anlamı olan projelerdi. Bilhassa taş evlere getirdiği yorum, çalışmalarında oldukça önemli bir yer tutmuştur... Ekrem Erk, 35 seneyi aşkın bir süredir yaptığı projelerle Türk mimarlığı içinde ön sırada bir yer almış bulunuyor...”

 

EBRU KAYA: “Mimarlık mesleğiyle ilk tanışması, hocası Prof.Dr. Bülent Özer aracılığıyla olur. Hocası artık onun yol göstericisi olacaktır. Ruhundaki aykırılık Bülent Özer’in katkısıyla kendisine bir yol bulmuştur artık. Bu yol onu 70’li yılların başında Graz Teknik Üniversitesi’ne götürür. O yıllar “Grazer Schule” (Graz Okulu) diye adlandırılan bir akımın veya mimari arayışın belirginleştiği zamanlardır. Bu arayışın içinde bulunan mimarlar yakın arkadaş olup çoğunlukla da aynı çizim salonunu paylaşmışlardır... Onunla beraber geçirdiğim çalışma süreçlerinde, daima yeniliğin ve farklılığın, formda ve mekânda aranmadığına şahit oldum. Farklılık; konsept ve yapı tasarımının senaryosunda saklıydı. Tasarım zaten o hikâyenin bir sonucuydu. Çalışmalarımızın ilk aşaması güçlü bir hikâyenin sosyolojik kriterlerle birlikte mükemmel bir senaryoya dönüşmesiydi. Bu konsept artık doğadaki örneklerin taklit edilme süreciyle yapılandırılır. Nasıl ki ördeğin ve yunus balığının yaradılış konseptleri farklılık gösteriyorsa; ne yunus balığı ördeğe, ördek de ne yunus balığına ne de martıya benzer. Erk’in tasarım süreci de canlıların yaradılış süreci gibidir. Bu yaratıkların estetik olup olmadıkları yargılanmadığı gibi uçak, helikopter ve yapı tasarımı da estetik kriterlerle sorgulanamaz. Senaryosu hazırlanmış bir yapının tasarımı iskelet ve deriden ibarettir. Bütün bunlar artık bir mühendislik sürecidir; mekân ikincildir; örtünün altında veya derinin içindeki arta kalan yerdir ve çok kere de anonimdir. Erk için mimarlık mekân yaratma sanatı değildir, sosyolojik tabanlı bir kurgu ve mühendisliğin büyüsüdür. Hem kurgunun hem de mühendisliğin yeniliklere açık olmasından mutlu olur... Özellikle genç mimar meslektaşlarıma ve mimarlık öğrencilerine onunla mesleki bir sohbete katılmalarını hararetle tavsiye ederim.”

-------------------------------------

The book titled Ekrem Erk Mimarlığı / The Architecture of Ekrem Erk, which conveys the architectural adventure of architect Ekrem Erk, which has been based in Istanbul and Vienna since the 1970s, through his projects, was published in Turkish and English by YEM Yayın.

If we read Ekrem Erk's perspective on architecture from both his own and his colleagues' pens:

EKREM ERK: “One difficult question is “What is fine architecture?” It is very difficult to give a precise answer to this question. My purpose in this book is to inform the reader about my architectural journey; my ideas and my concepts of importance, also concepts that I have been late in giving a response to, and to describe my acts of design. In doing so, I refrain from giving an ideological meaning to architecture. The existence of humanity develops in correlation with the level of his existence of freedom. All humans create their set of values in a certain environment. The design stage must be a product of technology and method, it must also be the result of just rational thinking. The synthesis where our feelings and decisions meet represents our culture. There must be a certain balance between our feelings and decisions. On one hand, the designer using his feelings, creating a vision and his dream is the describer of creativity. He is preguided and authoritative. On the other hand, the world and social community must not be left in the hands of an authority demonstrating his creativity on behalf of others. Architecture can be described as defining the “room” by the usage of innovative techniques and poetic details with the help of an analytical mind. The design must be real and the end result of such a process. This result is unique. Each design must have a scenario. The story told by the architect is a resume and result of his knowledge, education, background and usage of technology with a sociological point of view...”

UTE NEUGEBAUER: “In all his designs, Ekrem Erk tries to find a common path by navigating between functionality, design and the customer’s own history. A timeless architectural approach that always carries architectural values, independent of fashion trends, and the desire to offer added values to the customer... Regardless of its size, architectural presence and ostentation, it treats every design, and thus every client, with the same utmost attention, persistence and joy of creation. With love of detail and unobtrusive perfectionism...”

MEHMET KONURALP:As a result, he produced very positive projects and brought them to the present day. In almost all of his projects, there was a common idea that was previously structured. This conceptual view has always been the main basis for all his projects… Ekrem Erk has taken a leading place in Turkish architecture with the projects he has done for more than 35 years…”

EBRU KAYA: “His first encounter with the profession of architecture was thru his teacher Prof.Dr. Bülent Özer. Bülent Özer has always been a mentor in his life and has been the person who discovered the tempests in his soul and has quided him for finding an outcome. A second start in his career was with his new start at Graz Technical University at the beginning of 70s. Those years were the period when the search for a movement of architecture called ‘Grazer Schule’ (Graz School) became evident. The architects involved in this movement are close friends and most of them shared the same drawing room… During the working process I spent with him, I witnessed that innovation and difference are not always sought in form and space. Difference; It was hidden in the scenario of the concept and building design. The design was already a result of that story. The first stage of our work was to transform a strong story into a perfect scenario with sociological criteria. This concept is now structured through the process of imitating examples in nature. Just as the creation concepts of ducks and dolphins differ, neither a dolphin resembles a duck nor a duck resembles a dolphin or a seagull. Erk’s design process is like the creation process of living things. Just as it is not possible to judge whether these creatures are aesthetic or not, the design of aircraft, helicopters and buildings cannot be questioned with aesthetic criteria. The design of a building with a scenario prepared consists of skeleton and skin. All this is now an engineering process, space is secondary. It is the leftover place under the covers or inside the skin and is often anonymous. For Erk, architecture is not the art of creating space, it is a sociologically based fiction combined with the magic of engineering. He is happy that both the design and the engineering are innovative… I highly recommend my young architect colleagues and architecture students to attend a professional conversation with him.”

 

Bunları da beğenebilirsiniz

Sizin için seçtiğimiz ilgili diğer ürünlere göz atın