Mimarlık ve Sanatta Norm ve Dil Üzerine Seti (4 Kitap)

Mimarlık ve Sanatta Norm ve Dil Üzerine Seti (4 Kitap)

1,072.00TL

Yazar: Bruno Zevi, Le Corbusier, Renato De Fusco, Vasili Kandinski

Marka: Arketon Yayınları (Set)

Basım Tarihi: 2020 2021 2022

Sayfa Sayısı: 1060

Boyut: 15.5 x 23.5 cm

Stokta

9781117455482

Title:  

Ürün Açıklaması

Set, Le Corbusier, Renato De Fusco, Vasili Kandinski ve Bruno Zevi’nin Arketon Yayınları tarafından yayımlanan dört kitabından oluşuyor.

 

 MODULOR + MODULOR 2

“Le Corbusier” adıyla tanınan ve 20. yüzyılın en önde gelen mimarları arasında yer alan Charles-Édouard Jeanneret’nin (1887-1965), mimarlığa bir norm getirmek amacıyla tasarladığı “Modulor”u açıklamak, tanıtmak ve farklı uygulamalarını göstermek için kaleme aldığı Modulor ve Modulor 2 başlıklı kitapları, Aziz Ufuk Kılıç’ın çevirisi ve bir tıpkı basım özeniyle, Aykut Köksal ve Bahar Demirhan’ın editörlüklerinde Arketon tarafından yayımlandı.

Mimarlık yazınının kült kitapları arasında yer alan, 1950 ve 1955 yıllarında iki cilt olarak yayımlanmış  Modulor ve Modulor 2, özgün tipografik düzenleri korunarak ve “nesne kitap” özellikleri önde tutularak yeniden üretildi. Yeni basımı ve yeni kutusuyla Modulor takımı, Le Corbusier’nin kitap tasarımındaki duyarlığını yansıtan bir koleksiyon nesnesi olarak da kitaplıklarda özel bir yere sahip olacak.

“Modulor” insan bedeninden, altın orandan ve matematikteki Fibonacci dizisinden yola çıkan bir ölçü ve oran sistemi. Le Corbusier bu sistemle, insan yaşamını çevreleyen tüm nesnelerden tipografiye uzanan geniş bir bağlama, tasarımı denetleyecek bir norm taşımayı hedefliyor ve bu amaçla bir cetvel oluşturuyor. Usta mimar, “zamanımızda her şeyin kuralsızlaşmış olduğu saptaması”nın yapıldığını vurgulayarak, çağdaş üretimin tüm alanlarda tanımlanmış kurallara sahip olması gerektiğini ima ediyor ve şu soruyu yöneltiyor: “Uygarlığımızın, müziğin gerçekleştirdiği aşamayı görsel konularda, uzunluklar konusunda henüz gerçekleştirmemiş olduğunu biliyor muyuz?” Le Corbusier bu soruya, “nesneleri üretmekte kullanılan ölçüler yerel kalabilir mi?” sorusunu ekliyor ve yanıt olarak kendi evrensel ölçü sistemi olan Modulor’u öne sürüyor. Sistemi sorgulamak için pek çok kişiyle görüşen ve farklı yorumlara kitaplarında yer veren Le Corbusier, Albert Einstein’ın “bu öyle bir oranlar gamı ki, kötüyü zorlaştırıyor, iyiyi kolaylaştırıyor” dediğini aktarıyor.

Modulor’un simgeleşmiş göstergesi ise kolunu kaldırmış insan imgesi. Le Corbusier bu imgeyi kendi imzası gibi kullanıyor ve Modulor ölçüleriyle tasarladığı Marsilya’daki Unité d’habitation gibi yapılarda Modulor insanını brüt beton rölyefe dönüştürüyor. Mimarlık kuramcısı Siegfried Giedion, Lenardo da Vinci’nin Vitruvius adamıyla Modulor insanını karşılaştırarak, Lenardo’nun statik insanının statik bir mimarlığa karşılık geldiğini, Modulor’un dinamik insanının ise dinamik bir mimarlığı gösterdiğini söylüyor.

Modulor sistemi yalnızca Le Corbusier’nin mimarlığı bağlamında değil, modernizmin denetim normlarını arayışını kavramak için de önemli bir ipucu. İki ciltten oluşan Modulor kitapları ise, bu sistemi aktaran bir kaynak olmanın ötesinde, modernizmin ikonik değer taşıyan kült nesnelerinden birini oluşturuyor.

 

KİTLE İLETİŞİM ARACI OLARAK MİMARLIK

Renato De Fusco'nun, ünlü çalışması Kitle İletişim Aracı Olarak Mimarlık yayımlandı. "Mimarlık Göstergebilimi Üzerine Notlar" altbaşlığını taşıyan kitap, "Biçimi Olmayan İşlev", "İdeolojik Kriz İçindeki Mimarlık", "Kitle İletişim Aracı Olarak Mimarlık", "Kitle Kültüründe Eski ve Yeni", "Yeni Bir Değerlendirme İçin Ölçütler" ve "Bir Mimarlık Göstergebilimine Doğru" başlıklı bölümlerden oluşuyor. De Fusco'nun kitabını Türkçeye Fatma Erkman Akerson aktardı. Türkiye'nin dilbilim alanında önde gelen bilim insanları arasında bulunan Fatma Erkman Akerson'un çevirisi, De Fusco'nun kitabının önemini daha da artırıyor. Akerson, De Fusco'nun çalışması üzerine şunları söylüyor: "İkinci Dünya Savaşından sonra, İtalya’da köyden kente göçün hızlanmasıyla, kentlerin mimari düzeni alt üst olmuştu. Pek çok yeni yerleşim alanı açılmış, ama bu arada eski kent bölgeleriyle yeni kurulan bu yerleşim alanları arasında birçok uyuşmazlık ortaya çıkmıştı. Yeni binaların yapılması mutlaka gerekliydi, ama bu binalarla eski binalar arasında nasıl bir denge kurulacaktı? Eski binalar korunmalı mıydı? Nasıl korunmalıydı? Bu sorunları kim çözecekti? Bu konularda topluma duyarlık kazandırmak için ne yapılmalıydı? Bu kitap, bu sorunları sergiliyor ve bu sorunları çözmek için, önce mimarlığın nasıl bir sistem olduğu anlaşılmalı, diyor. Mimarlığın anlamı nedir, anlamı yalnız işlevinden mi ibarettir, bu anlam geniş kitlelere nasıl aktarılır gibi konuları işlerken, İtalya örneğinden çıkıyor olsa da, Türkiye’nin büyük kentlerinin sorunlarına da ışık tutuyor."

Arketon genel yayın yönetmeni Aykut Köksal ise, kitabın sunuş yazısında şöyle diyor: "Ferdinand de Saussure, 20. yüzyıl başında dilbilimi yeni bir paradigmayla ele alırken, 'yapı' (structure) ve 'göstergebilim' kavramlarını öne sürüyordu. Yüzyıl boyunca, Saussure'ün temellerini attığı 'dilbilim' pek çok disiplin için yol gösterici oldu, mimarlık da bunun dışında kalmadı. 'Yapı' kavramının mimarlık üzerinden ele alınması, 'tip' ve 'tipoloji' kavramlarını gündeme taşırken, dil, anlam, iletişim konuları mimarlığın önde gelen sorunsalları arasına katılıyor, işlevselci paradigma sorgulanmaya başlıyordu. Bu bakış, İkinci Dünya Savaşı sonrasında -De Fusco'nun deyişiyle- yüzyıl başındaki "etik ve estetik tutarlığını" yitiren mimarlığın yoğun bir eleştiriye tabi tutulmasını getirdi ve 1960'ların kuramsal çalışmaları Modernizm sonrasını hazırlayan köşe taşlarını oluşturdu. Örneğin Aldo Rossi'nin Şehrin Mimarlığı da De Fusco'nun kitabıyla yakın bir tarih taşıyor. Bu arada, Umberto Eco'nun, 'Göstergebilim Araştırmasına Giriş' alt başlığını taşıyan ve içinde mimarlık göstergebilimine ilişkin bir bölümün yer aldığı La struttura assente ('Eksik Yapı') başlıklı çalışmasının da aynı tarihlerde yayımlandığını unutmamak gerek. Kısacası, Renato de Fusco'nun çalışması, göstergebilim üzerinden bir mimari okuma sunarken, aynı zamanda mimarlık düşüncesinin belirleyici dönüm noktalarından birini işaretliyor."

 

NOKTA VE ÇİZGİDEN DÜZLEME

Soyut sanatın öncülerinden Vasili Kandinski'nin, resmin temel öğelerinin dilini çözümlediği ve daha önce çalıştığı renkler kuramının ardından biçimler kuramını öne sürdüğü ünlü kitabı Nokta ve Çizgiden Düzleme, özgün dilinden yapılan çevirisiyle Arketon'dan yayımlandı. Kandinski'nin bu kitabını Hüseyin Tüzün Türkçeye aktardı, editörlüğünü Aykut Köksal gerçekleştirdi. Köksal, kitaba yazdığı sunuş yazısında şunları söylüyor: 

"20. yüzyıl başında keskin bir kırılma noktasına ulaşan resim, dış dünya gerçekliğini yeniden üretmek yerine kendi iç gerçekliğine döner. İç gerçekliğin sunduğu öğeler resmi kuran ana öğelerdir: renk, leke, nokta, çizgi vb. Böylece resim yeni bir anlam dünyasının peşine düşer, modernist soyut resim bu sürecin getirdiği sonuç olacaktır. İşte tam bu noktada Kandinski'nin çifte rol yüklenen bir aktör olarak ortaya çıktığını görüyoruz. Bir yandan kendi üretimiyle modernist resme öncülük yapan bir sanatçıdır, bir yandan da soyut resmin kuramsal arka planını tanımlayan bir düşünce insanı. Bu bağlamda iki temel metin üretir Kandinski: 1912 tarihli 'Sanatta Tinsellik Üzerine' ve 1926 tarihli 'Nokta ve Çizgiden Düzleme'. İlk kitap renkler kuramı üzerinedir. Bu kitabı savaş yılları izleyecek, Kandinski kuramsal çalışmalarından uzaklaşacaktır. Ancak 1922'de Gropius'un daveti üzerine Bauhaus'da öğretmen olarak çalışmaya başlaması Kandinski'nin yaşamında yeni bir sayfa açar. O yıllarda Bauhaus, modernizmin kuramsal konularının tartışıldığı merkez konumundadır. Kandinski kuramsal çalışmalarını geliştirmek için en uygun ortamı bulmuştur, nitekim bu dönemin en önemli ürünü yayımladığı ikinci kitap, yani 'Nokta ve Çizgiden Düzleme' olur. İlk kitabında ele aldığı renkler kuramının ardından bu kez biçimler kuramına eğilir sanatçı.

Bu kitapta Kandinski, nokta, çizgi, düzlem gibi resmin ana öğelerinin çözümlemesinden yola çıkar, bu öğeler arasındaki ilişkiler düzenini ele alan, soyut resmin grammaire'ini tanımlayan kuramını geliştirir. Kuramının en önemli özelliği son derece yenilikçi ve yaratıcı olmasıdır. İlk yayınının üzerinden yüz yıla yakın bir süre geçmesine karşın, Kandinski'nin biçimler kuramı, modernist sanatı kavramak için önemli ipuçlarını taşımayı sürdürüyor."

MİMARLIĞIN MODERN DİLİ

Modernizmin en parlak mimarlık kuramcılarından Bruno Zevi’nin, Arketon Yayınları içinde yer alan ikinci kitabı Mimarlığın Modern Dili, Orhun Alkan’ın çevirisiyle yayımlandı. Bruno Zevi, kitabın ilk bölümünde modern mimarlığın kodlarını çözümlüyor ve 20. yüzyıl mimarlığını okumak için temel değişmezleri sergiliyor. İkinci bölümde ise mimarlığın tarihyazımını ele alıyor, tarihöncesinden Le Corbusier’nin poetikasına uzanan geniş bir panorama çiziyor.

Bruno Zevi kitabın ilk bölümünde yer alan “Mimarlık Konuşmak” başlıklı yazıda şöyle diyor:

“Binlerce mimar ve mimarlık öğrencisi modern dilin sözcük dağarcığını, dilbilgisini ve sözdizimini bilmeden proje yapıyor. Aslında bunlar klasisizme göre karşı-sözcük dağarcığı, karşı-dilbilgisi ve karşı-sözdizimidir. Eleştirmenler hem profesyonel hem de eğitsel bir bakış açısından görüş bildiriyorlar. İyi de hangi ölçütlere göre bunu yapıyorlar? İşte biz üreticiler ve kullanıcıların yüzleşmesi gereken asıl meydan okuma budur: Birbirimizi anlamak için aynı dili kullanmamız ve terimlerle yöntemler üzerinde anlaşmamız gerekir. Bu sorun sadece bugüne değin pek araştırılmadığı için gözümüze fazlasıyla büyük görünüyor. Bizimkisi bilerek kışkırtıcı bir hedeftir: Modern mimarlığın dili için en anlamlı ve zorlayıcı yapıtları temel alan bir ‘değişmezler’ dizisi belirlemek. Bu durumsa bir konuyu akla getiriyor: Sözel dilde kod vazgeçilmezdir, yoksa hiçbir iletişim söz konusu olmayabilir. Ne var ki mimarlıkta bu kodu kullanmaktan vazgeçen birinin bu yüzden inşa etmeye de son vermesi gerekmeyebilir.

Mimari dil konusunu üniversite hocalarıyla, uygulayıcı mimarlarla ve özellikle de kafası karışık, kimsenin kendilerine konuşabilecekleri bir dili öğretmemesinden rahatsız, endişeli öğrencilerle konuştum. Bu görüşmelerden şöyle bir sonuç çıktı: Her ne kadar böylesine zor ve acı verici bir konuyla yüzleşmemek için dört dörtlük nedenler olsa da, bu, kördüğümden çıkılamaz ve işe bir yerden başlanamaz demek değildir.

Mimarlığın modern dili, bir kodu olmadığı halde geniş çapta nasıl konuşuluyor olabilir? Bu araştırma herhangi bir sapkın hareketle aynı hedefe sahiptir: Tartışma başlatmak. Eğer bir tartışmayı kışkırtabilirse amacına erişmiş demektir. Mimarlık üzerine konuşmak yerine artık mimarlık konuşabiliriz.”

Bunları da beğenebilirsiniz

Sizin için seçtiğimiz ilgili diğer ürünlere göz atın